"Bazý þeyler paylaþýldýkça çoðalýr, mutluluk gibi. Bazý þeyler ise azalýr, üzüntü gibi. Ama bazý þeyler vardýr, yalnýzlýk gibi,

Authors Avatar

Üç Yalnız Kadın

“Bazı şeyler paylaşıldıkça çoğalır, mutluluk gibi.

         Bazı şeyler ise azalır, üzüntü gibi.

                   Ama bazı şeyler vardır, yalnızlık gibi, hiç mi hiç paylaşılamaz.”

                                                                                Anonim

Charlotte Bronte’nin Jane Eyre, Emile Zola’nın Therese Raquin ve Gustave Flaubert’in Madamme Bovary adlı eserlerindeki ana kadın karakterler; Jane, Emma ve Therese, gerek aile fertlerinin ölümü, gerekse büyütüldükleri ortamlardaki yetiştirilme şekilleri nedenleriyle “yalnız” kalmış; dolayısıyla kendi doğrularını kendi kendilerine aramış veya aramak zorunda bırakılmışlardır. Böylece, onun dışında yetiştikleri için, yaşadıkları toplumun beklentilerinin de dışında arzu ve isteklere sahip olmuşlardır. İçinde bulundukları çevreyle aralarındaki bu farklılıklar her üç karakteri de “kendi kalabalıklarının içinde yalnız” bir durumda bırakmıştır.

Her üç karakter de daha çocukluk, gençlik yıllarında ebeveynlerinden birini veya ikisini de kaybetmiş, dolayısıyla sevgi ve aile şefkatinden mahrum kalmış, çevreye göre, ‘yanlış’ şekillerde büyütülmüş, yetiştirilmişlerdir.

Jane Eyre küçük yaşta annesini babasını kaybetmiş, tek akrabası olan yengesinin yanına taşınmıştır. Yengesi Bayan Reed ile çocukları, özellikle John Reed, Jane’e aileden biri gibi davranmaz; tersine her fırsatta onu aşağılayıp, onlardan farklı olduğunu hatırlatır. Jane yapılan bu ayırımı daha kitabın ilk cümlelerinde, annelerinin etrafını almış kuzenleri Eliza, John ve Georgiana’ya bakarken “Benim onlara katılmam yasaklanmıştı…” (J.E sf. 5) diyerek anlatır. Gateshead Konağı’nın hizmetçileri bile, ailenin de etkisiyle, Jane’ i küçük görür. Kuzeni John Reed’e karşı kendini savunmaya calistiginda hizmetçilerden biri olan Bayan Abbot Jane’i, “Ayıp! Ayıp!... Efendin o senin!” diye azarlar. Jane “Nerden efendim oluyormuş? Hizmetçi miyim ben?” diye sorduğunda ise, “Ondan daha da aşağısın, çünkü geçimini sağlamak için bir is yaptığın yok,” diye cevap vererek hakkındaki düşüncelerini açıklar. (J.E sf** ) Jane’in ne konuşabileceği bir arkadaşı, ne duygularını paylaşabileceği bir kimsesi vardır.

Afrikalı bir anneyle Fransız bir babanın kızı olan Therese Raquin de, Jane Eyre gibi, bebekken yetim kalmış, halasıyla yaşamaya başlamıştır. Babası olan “Yüzbaşı Degans bir gün kucağında,” o zamanlar daha  “küçük bir kız çocuğu,” olan Therese ile, ablası Bn. Raquin’e gelir, “İşte, halası, yeğenini getirdim sana. Annesi öldü.… Ne yapacağımı şaşırdım…” (T.R sf.26) deyip ‘…gider,… birkaç yıl sonra Afrika’da vurulup öldüğü” duyulacaktır. (T.R. sf.26) Böylece “Therese,” halasının hastalıklı oğlu “Camille ile bir yatakta, halasının sıcak şefkati içinde yetişti. Çok sağlam yapılı bir çocuk olduğu halde, sıskaymış gibi büyütüldü;… küçük hastanın yattığı sıcak odadan dışarı çıkarılmadı.” (T.R. sf.26) Jane Eyre gibi, kısıtlı bir ortamda yasamaya mahkum olan Therese’in de duygularını açabileceği bir kişi yoktur.

Join now!

Emma Bovary’nin annesi o daha küçükken ölmüştür. Toprak sahibi bir çiftçi olan babası ile taşrada bir kulübede yaşar. “On üç yaşına…” geldiğinde, “babası onu yatılı bir rahibeler okuluna yerleştir”ir. (E.B. sf. 47) Emma, annesinin ölümüyle perişan olur, kendini dine verir. “” Jane ve Therese ile ortak olarak Emma’nın da yanında artık ona sevgi, şefkat gösterecek bir aile ferdi, örnek alabileceği bir büyüğü yoktur.

Uc kadinin da, yalnizliklari ile baglantili olarak,  toplumdaki diger kadinlardan farkli olmalarinin ardinda yatan ortak bir sebep vardır: annelerinin ölümü. Fakat annelerini neredeyse veya hic tanimamalarina ragmen, yoklugu hayatlarinda neden böyle buyuk degisikliklere ve farkliliklara yol acar? ...

This is a preview of the whole essay