iki aykiri kadin - jane ve emma Her toplumun kendisine kural sayd baz davranlar vardr

Authors Avatar

Serra Ercil

İKİ AYKIRI KADIN

        Her toplumun kendisine kural saydığı bazı davranışlar vardır. Dünyanın herhangi bir yerinde veya herhangi bir zamanında yaşayan değişik toplumlar, kendi aralarında yazısız kanunlar gibi belli toplum kuralları yaratmışlardır. Fakat toplumun her üyesi bu kurallara uymaz. Bazı insanlar kişilikleri dolayısıyla toplumda aykırı olarak görülürler. Bu insanlar toplumun kendilerinden bekledikleri gibi davranmayı reddeden insanlardır. Düşünceleriyle ve hayat karşısındaki tutumlarıyla diğer insanlardan ayrılırlar. 19. yüzyıl İngiliz Edebiyatı’nın romantik yazarlarından Charlotte Bronte’un “Jane Eyre” adlı romanında ve 19. yüzyıl Fransız Edebiyatı’nın realist yazarlarından Gustave Flaubert’in “Madame Bovary” adlı romanında Jane ve Emma karakterlerinin duygusal ilişkileri ve yaşama katılımları, bu karakterlerin topluma aykırı kişilikler olduklarını gösterir. Her iki karakterin de erkeklerle kurdukları duygusal ilişkiler kendine güven konusunda farklı kadınlar olduklarını ve kendi kaderini belirleme aşamasında yaptıkları seçimler topluma aykırı kişilikler geliştirdiklerini ve sergilediklerini gösterir.

        Her iki romanda da ana karakterlerin yaşadıkları duygusal ilişkiler onların toplumdan aykırı kişilikler olduklarını gösterir. İki karakter de erkeklerle olan ilişkileriyle zamanın kadınlarından farklılık gösterir. “Madame Bovary” romanında Emma, kendisini sürekli bir sıkıntı ve boşluk içinde hissetmektedir. Evlenince köy yaşamından kurtulup şehir yaşamına kavuşacağını düşünse de, hayalleri gerçek olmaz. Emma kocasına sevgi beslememektedir. Evlendiğine pişmandır. Kocasından adeta tiksinmekte, onun kendisini utandırdığını düşünmektedir.

        “Emma bazen onun fanilalarının kırmızı kenarını yeleğinin içine sokar, kravatını düzeltir, giymeğe kalktığı soluk eldivenleri bir kenara atardı; bunları Charles kendi için sanırdı ama hiç de öyle değildi; Emma sırf kendini düşündüğü için, sinirine dokunduğu için yapardı.” (Flaubert, Gustave. Madame Bovary. İstanbul: Remzi Kitabevi, 2003, 76)

        19. yüzyıl Fransa’sında, kadına düşen görev kocasına bağlı olmak, onun yanında durup ona destek olmaktır. Fakat Emma kocasından utanır ve bu özelliğiyle diğer kadınlardan ayrılır. Charles’ın saygın bir doktor olmasına karşın Emma onu küçük görür ve mutluluğu evinde değil başka yerlerde arar. Buna karşılık “Jane Eyre” romanında, Jane mutluluğu hayallerde değil, kendisinde arar. Gözü Emma gibi yükseklerde değildir. Jane kendisini Rochester’la, o zamanın yüksek sınıfından bir adamla eşit görmektedir. Kendisi daha alt sınıftan olmasına rağmen, statü farkına önem vermez. Fakat Jane’in mutluluğunu durduran sınıf farkı değil, özgürlüğe düşkünlüğüdür. Rochester’ın evli olduğunu öğrendiğinde, onun metresi olma fikrine dayanamaz, ve aşık olmasına rağmen oradan uzaklaşır.

Join now!

        “O anda ateşle sınanıyordum ben. Kızgın demirden bir pençe içerime yapışmıştı. Boğuşma, karanlık, ateş dolu, korkunç an! Dünyada hiçbir insanoğlu benim sevildiğimden daha çok, daha gerçek sevilmeyi dileyemezdi. Beni böyle sevene ben de tapınıyordum. Gel gör ki bu tapınağı, bu aşkı bırakıp gitmek zorundaydım. Tek bir karanlık söz dayanılmaz görevimi açıklamaya yetiyordu: ‘Uzaklaş!’” (Bronte, Charlotte. Jane Eyre. İstanbul: Engin Yayıncılık, 1998, 404)

        Jane duygularına karşı çıkarak kendini Rochester’dan ayırmayı başarmıştır. Kendinde bulduğu bu güç, zamanın kadınlarından ayrıldığını gösterir. Kendine olan güveniyle ölümü bile göze alarak aykırı bir kişilik sergiler. Jane özgürlüğüne düşkün bir insandır ve hiçbir şey onu kısıtlayamaz. ...

This is a preview of the whole essay