Emma’dan önce varolan bu iki Madame Bovary, okuyucuyu Charles’ın “kontrol edilebilir” kişiliği üzerine düşündürür. Charles başkaları tarafından kolaylıkla yönlendirilir. Onun annesinin ve ilk karısının sözünden çıkmaması, onlara itaat etmesi, bu durumdan hoşlandığını göstermez. Emma’yla tanıştıktan sonra içinden de olsa isyan eder: “Charles itaat etti, fakat duyduğu arzudaki cüret, hareketlerindeki pısırıklığa isyan ediyordu. Zavallı, bönce bir mürailik eseri olarak içinden “Mademki onu görmemi yasak ediyorlar, ben de onu severim işte” (Gustave Flaubert, 38). Charles’ın Emma’ya duyduğu aşk, onun cesaretini arttırır ve bu cesaretle Charles, düşüncelerinde bile olsa ilk karısına karşı çıkmayı göze alabilir. Charles’ın annesi ve ilk eşinden sonra Emma’yla karşılaşıp ona aşık olması ve onunla evlenmek istemesi, baskı altındaki yaşamından özgürlüğe kaçma isteği olarak değerlendirilebilir. Geçmişte pısırık olan Leon ise Rouen’de Emma’yla tekrar karşılaştığında arkasında büyük bir çapkınlık deneyimi bırakmıştır. Leon Paris’te yaşarken, kadınlarla ilişkiler kurmuş, bu konudaki özgüvenini geliştirmiştir. Hatta yozlaşmıştır. “Zaten utangaçlığı da, deli dolu insanlarla düşe kalka, hayli yıpranmıştı, Paris sokaklarının asfaltını rugan ayakkabısıyla çiğnemeyen herkesi küçümseyerek taşraya dönüyordu.” (Gustave Flaubert, 237) Leon, romantik, çekingen Leon’u geride bırakmış, artık Emma’ya sahip olmak istediğini açıkça ifade edecek noktaya gelmiştir. Yani, Leon’un cesareti, onun Paris’te kadınlarla kazandığı deneyimleri sayesinde artmıştır. “Jane Eyre”de ise soylu Rochester’ın geçmişte genç ve çekici birçok kadınla ilişkisi olmuş ve Jane ile tanışana dek her defasında onlardan ağzı yanmıştır. Jane ile tanıştıktan sonra ise onu, geçmişindeki kadınlarla karşılaştırmış ve onu güvenilir bulmuştur. Yoksa bu soylu, karizmatik ve zengin adam Jane gibi silik, yoksul, kimsesiz bir kızla ilgilenmezdi. Geçmişte güzel, çekici Bertha Mason’la evlenen Rochester, Bertha’nın akıl sağlığını yitirmesi ve saldırgan bir kişiliğe bürünmesiyle evden uzaklaşır ve kendini sevdiğine inandığı Fransız opera dansçısı Céline Varens ile bir ilişki yaşar. Genç ve son derece güzel olan bu kadına paha biçilmez mücevherler ve kürkler alır. Ancak, aşık olduğu bu kadının bir müzisyenle İtalya’ya kaçması, Rochester’a büyük bir hayal kırıklığı yaşatır. Aynı şekilde Blanche İngram da, Celine kadar çekici, güzel, genç bir kadındır. Rochester, Blance’i çekici bulduğunu itiraf eder ama geçmişte ağzı bu tür kadınlardan yandığından Rochester, gerçekte sahip olduğu parasının üçte birine bile sahip olmadığı dedikodusunu yayarak Blance’i bir testten geçirir. İngram’ın kendisiyle sadece parası için ilgilendiğini fark ettiğindeyse ondan tamamen uzaklaşır. Bu nedenle Rochester’ın Jane’e kendini yakın hissetmesinin en büyük nedeni, onun mutlu olabilmek için güvenilir ve sevgisine layık bir kadın olduğunu düşünmesidir. Celine’e aşık olup, ardından derin bir darbe alan Rochester, Jane’i bu deneyimle değerlendirir:
“Hele Celine benim çirkin yönlerimi anlatırken pek coştu! Oysa, benim “erkek güzeli” dediği tipimi ateşli hayranlık sözleriyle övüp göklere çıkarmak onun huyuydu. Bu bakımdan sizden geceyle gündüz kadar farklıydı. Daha ikinci konuşmamızda siz bana, pat diye beni yakışıklı bulmadığınızı söylediniz. Bu zıtlık o zaman benim gözüme çarpmıştı da...” (Charlotte Bronte, 188).
Rochester Jane’e, Celine’e aldığı kürklerden ve elmasları anlatırken, bütün gafil aşıklar gibi kendini uçuruma doğru sürüklediğinden ve kendine, rezilliğe, sefilliğe giden bir yol çizdiğinden bahsetmektedir. Jane’e onun Celine’den ne kadar farklı, açık sözlü, candan ve iyi yürekli olduğunu belirtir; ona duyduğu yakınlığın en büyük nedeni de budur.
Öte yandan genç ve güzel kadınlardan ağzı yanmayanlar da vardır. “Madame Bovary”’de , Emma’nın aşk yaşadığı erkeklerden biri olan Rodolphe, bekar, zengin, geçmişte birçok metresi olmuş bir Don Juan’dır. Rodolphe, tatlı dilli, kadınları etkilemeyi iyi bilen biridir.Bu birikimiyle, Emma’nın aşka olan ihtiyacıyla oynar. Emma’yı ilk fark ettiğinde, onun diğer taşralı kadınlardan farklı olduğunu ve Yonville’deki hayatından sıkıldığını fark eder ve onu iyi bir av olarak görür: “O benim olacak!.. Benim olacak! diye bağırdı ve hemen meselenin icra tarafını tetkike başladı.” (Gustave Flaubert, 141). Rodolphe, kadınları her zaman ustaca idare edebilmiştir ve bu “sanatını” Emma’nın üzerinde de kullanır. Rudolph, Emma’ya söylediği güzel sözlerle onu etkiler ve istediği şekilde idare eder. Rodolphe, kadınlara “oyuncak” gibi davranmaktadır; hevesini alana kadar onlarla oynar ve ilgisi kalmayınca onları bir kenara atar. Rodolphe’un kadınlarla olan ilişkileri, onları birer “cinsel nesne” olarak görmesinden kaynaklanır. Kimseye bağlanmak istemediği için Rochester gibi bundan zarar görmez. O terkedilen değil terkedendir hep.
“Jane Eyre” ve “Madame Bovary” adlı romanlarda erkek karakterlerin geçmişlerinde yaşadıkları ilişkiler, kadınlarla kurdukları ilişkilerin niteliğini belirlemiştir. Rochester’ın geçmişte güzel bir kadınla kötü bir evliliğinin ve onu aldatan çekici bir metresinin olması, onun güzel kadınlara kuşkuyla bakmasına neden olmuş, onu Jane’e yöneltmiştir. Charles, annesi ve ilk eşi yüzünden her zaman yönetilen konumunda kalmış ve pasif bir kişiliği olmuş, bir çıkış olarak gördüğü Emma’ya duyduğu aşkla bunu gönüllü köleliğe dönüştürebilmiştir. Rodolphe güzel ve ihtiraslı kadınları iyi tanıması nedeniyle Emma’ya kolayca yaklaşabilmiş ve onu kendine aşık etmiştir. Rudolphe’un mutsuz ve/ya hafif kadınlar hakkında sahip olduğu deneyim, onun kadını sıkılınca atılacak bir oyuncak olarak görmesine neden olmuştur. Daha önceleri kadınlar konusunda çekingen olan Leon’un ise Paris yaşamından sonra kendine güveni artmış ve bu özgüvenle Emma’ya sahip olabilmiştir. Charles’ın, Rudolphe’un, Leon’un Emma’yla; Rochester’ın Jane’le karşılaşmadan önce karşı cinsle yaşadıkları deneyimler, onlar için birer “yeni ilişkiler kılavuzu” niteliği taşımaktadır.
Sözcük Sayısı: 1013