Dnyann son drtyz ylna damgasn vuran modernite, sadece bir teknik/teknolojik srama dnemi, ya da relativist zihniyetin tm anlam dnyalarna nfuz edip egemenliini ilan ettii bir sre ol

Authors Avatar
[..:: DEMOKRASİ VE MEDYA ..::]  Dünyanın son dörtyüz yılına damgasını vuran modernite, sadece bir teknik/teknolojik sıçrama dönemi, ya da relativist zihniyetin tüm anlam dünyalarına nüfuz edip egemenliğini ilan ettiği bir süreç olmamıştır. Bu tür gelişmelerle birlikte, modernite yeni bir kurumsal yapı yarattı ve 'Medya' diye adlandırdığımız geniş çerçeveli bir iletişim platformunu bu yapının vazgeçilmez unsuru haline getirdi. Liberal teorinin ekonomi alanında piyasa mekanizmasından beklediği görevin bir benzerini, medya da sosyolojik düzlemde yapacaktı. Birbirinden kopuk ve habersiz yaşayan bireylerin olan bitenin farkına varacağı bir bilgilendirme işlevi sayesinde; medya hem toplumun aynası, hem de toplumun ortaklaşa kullandığı bir kamu sahası oldu. Ne var ki bu kamu sahası her isteyenin dahil olabildiği bir yapıya sahip değildi. Özel şahısların denetiminde ve ticari amaçlara sahip olan medya kurumları, bu kamu sahasını ellerinde tuttular ve bunun karşılığında topluma kendini ve çevresini tanıma/anlama imkanları sundular. Böylece medya modern demokrasilerin 'dördüncü kuvveti' olarak anılmaya başladı. Çünkü toplumu anlamaya çalışmak aynı zamanda toplumun sesi olmayı da getirdi. Medya siyasal partiler dışında toplumun dolaylı ancak sürekli bir temsilcisi olarak ortaya çıktı ve gücünü bu işlevinden aldı. Dolayısıyla siyasi alanda medyadan beklenen işlev, toplumu siyasal aktörlerin eylemlerinden haberdar etmenin yanında, esas olarak toplumsal talepleri siyasal alana yansıtabilecek bir baskı aracı olmasıydı. Diğer bir deyişle medya için asıl olan devlet karşısında toplumun, siyasi olanın karşısında toplumsal olanın sesi olmalıydı. Medyaya biçilen bu konum bugün Batıda bile tehdit altındadır. Piyasadaki tekelleşme eğilimi ve devletin bir çıkar kaynağı olabilmesi medya aktörlerinin
Join now!
devletle içiçe bağlar oluşturmalarına ve topluma manipülatif bir biçimde yaklaşmalarına yol açmaktadır. Ne var ki bazı Batı toplumlarının sahip olduğu demokratik gelenek, medyanın da üzerinde bir sivil toplum denetimi sağlayabilmekte ve otokontrol mekanizmasının oluşmasına neden olmaktadır. Demokratik geleneğin son derece zayıf, devletin ise geleneksel olarak güçlü olduğu toplumlarda ise, medya devlet-toplum dengesini daha tutturamamaktadır. Bu nedenle örneğin Türkiye'de medya devletin tercih ve taleplerinin çizmekte olduğu çerçeve içinde işlev görmektedir. Siyasi partilerle birlikte, devletle toplum arasındaki esnek ve kırılgan alanı dolduran iki aktörden biri olan medya, devletle ilişkisinde giderek artan bir bağımlılık yaşamaktadır. Bu bağımlılık parasal nedenlerle olduğu gibi, devletin siyasi ...

This is a preview of the whole essay