Jane and Emmangiliz yazar Charlotte Bronte'nin "Jane Eyre"i ile Fransz yazar Gustave Flaubert'in "Madame Bovary

Authors Avatar

Melis Hamurculu

Dünya Edebiyatı 1

        

JANE VE EMMA’NIN

ERKEKLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

        İngiliz yazar Charlotte Bronte’nin “Jane Eyre”i ile Fransız yazar Gustave Flaubert’in “Madame Bovary”sine bakıldığında, bu iki romanın ana kadın karakterlerinin erkekler konusunda arayış ve beklentilerinin farklılığının temelinde onları etkileyen bazı dış etkenler bulunduğu gözlenmektedir. İki kadının büyüdükleri ortamlar ve tanıştıkları erkekler bu farklılığı oluşturan etkenlerdir. Yani Emma ve Jane’in erkeklerle ilişkilerinin gelişimi onların iç dünyalarından çok dış dünyanın sonucudur.

         Flaubert’in Emma’sı, çiftlikte babasının yanında annesiz büyüyüp, evin dışını okuduğu romanlardan öğrenmiş, doğru dürüst okula gitmemiş bir kadındır. Hayatında en çok istediği şey, zengin birisiyle evlenip romanlarda okuduğu aşkı ve hayatı yaşamaktır. Emma taşradan çıkıp üst sınıfın yaşadığı zengin hayatı yaşamak ister. Bunu da ancak, kendisini üst sınıfa taşıyabilecek bir erkekle evlenerek yapabileceğini bilir. Karşısına çıkan ilk adam olan dul doktor Charles ile evlenirken renkli bir gelecek beklemektedir. Charles bir taşra doktoru olsa da, Emma’yı onun istediği kadar iyi yaşatamasa da  onu taşradan kasabaya götürür. Bu durum Emma’nın tam olarak tatmin olmasını sağlamasa da onu hem kendisinin hem de çevresindekilerin gözünü boyamasına imkan veren yapmacık bir yaşama yönlendirmiştir. Kadınların geniş haklara sahip olamadığı bir toplumda Emma gibi bir taşra kadının romanlardan gördüğü hayali yaşamlara ulaşması her ne kadar imkansız olsa da, Emma bu ideal yaşamına ulaşamamanın hayal kırıklığını bazı ufak maddi (kıyafet ve para gibi) ve manevi (Leon ve Rodolphe’le yaşadığı küçük aşklar gibi) tatminlerle gidermeye çalışır. Bunlar sayesinde kendisini olduğundan daha üst sınıfın üyesi gibi de gösterebilmektedir. Hareketleri ve tarzı ile kasaba halkından daha yüksek sınıfa mensupmuş gibi bir hava uyandırmaya çalışır. Evliliğinin okuduğu romanlardaki gibi olmadığını, yaşamının hayal ettiği pırıltılılara ulaşamayacağını, gittiği davetteki gibi şık bir hayatı olmayacağını anlayınca ‘aşk’ı başka erkeklerde aramaya başlar. ‘‘Bu sefalet böyle sürüp gidecek miydi?.. ‘Bunlar elbette insana benim hiç bilmediğim çılgınca zevkler tattırır’..’’ (Flaubert, 80) Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi Emma’nın aşk konusundaki beklentilerinin bu kadar artmasına sebep olan etmenlerin başında içinde yaşadığı çevrenin onu tatmin etmekten uzak olması gelmektedir. Emma, büyüdüğü çevrelerde örnek alabileceği ilişkiler görmediğinden bu konuda da tecrübesizdir ve bu tecrübesizliği onun bu konuda da romanlara başvurmasına yol açmıştır. Aşkı romanlardan öğrenen Emma, Leon ile olan ilişkisini de bu romanlara dayanarak düzenler ve bu aşkını da hayalinde yüceltir: ‘‘ Leon’a aşıktı; yalnızlığı araması da onu düşünüp haz duymak içindi. Onun kendisini görmek, hayalin verdiği zevki bozuyordu..’’ (Flaubert, 118). Öte yanda ise Jane çocukluğundan itibaren hayatın gerçekleriyle yüzleşerek büyümüştür ve daha sonra da Lowood’da iyi bir eğitim almıştır. Çektiği bu güçlükler ve aldığı eğitim sonucunda Jane yirmili yaşlarına geldiğinde ayaklarını yere daha sağlam basabilen ve akılcı kararlar alabilen bir kişi olmuştur. Jane’in yetiştirilme ortamı ve bunun sonucunda kazandığı özellikler aşk konusundaki düşünce ve kararlarını da etkilemiştir. Jane, hiçbir zaman Emma gibi hayalciliğe kapılıp kendisini gözü kapalı bir biçimde aşka bırakmamıştır. Rochester’ı çok sevdiği ve onunla evlenmesine ramak kaldığı halde onun aslında evli olduğunu ve kendisinin ancak bir kapatma olabieceğini anlayınca Jane tüm aşkına ve hayallerine çizgi çekerek konağı terk etmeyi seçmiştir. Bu durum kendisini gözü kapalı aşığının kollarına bırakan Emma’yla tezat oluşturmaktadır. Ayrıca Jane’in bu sağlam eğitimi onun St. John karşısında ezilmesini de önlemiştir. St. John oldukça yakışıklı ve karizmatik birisi olduğu ve Jane’in de bir hayli ilgisini çektiği halde iş evlenmeye gelince Jane bunun sonuçlarını da düşünerek St. John’u reddedebilme kararlılığını göstermiştir. Yani Jane, Emma gibi hesap yapmadan aşk peşinde koşmak yerine duygularını kontrol atlında tutmayı ve mantığını ön plana çıkarmayı başarmıştır.

Join now!

        Jane ve Emma’nın roman boyunca tanıştıkları, ve değer verdikleri, erkeklerin kişilik özellikleri ve onlara bakışları da erkekler konusundaki görüş ve beklentilerini etkilemiştir. Jane’in bu anlamda tanıştığı önemli erkekler Rochester ve St. John, Emma’nın ise Leon, Rodolphe ve Charles’dır. Jane’in erkekler konusunda daha gerçekçi olmasının altında Rochester ve St. John’un da bu karakterde kişiler olması yatmaktadır. Rochester Jane’le hep ciddi konular üzerinde, bir erkekle tartışır gibi tartışmış ve onu kendisine eşit gördüğünü göstermiştir. St. John da Jane’le evlenmeyi onun fiziksel özelliklerinden dolayı değil, gerçekçi olması ve ayaklarının yere sağlam basması nedeniyle istemiştir. Bu iki erkeğin Jane üzerinde bıraktığı etkiler onun erkekleri ...

This is a preview of the whole essay